Kitap Yaşam

Kitap Yaşam
...

7 Eylül 2008 Pazar

Masumiyet Müzesi/Orhan Pamuk


Adı: Masumiyet Müzesi

Yazarı: Orhan Pamuk

Dili: Türkçe

Yayınevi: İletişim

ISBN: 9789750506093


“Hayatımın en mutlu anıymış, bilmiyordum.” Nobel ödüllü büyük yazarımız Orhan Pamuk’un üzerinde altı yıldır çalıştığı harikulade aşk romanı bu sözlerle başlıyor... Masumiyet Müzesi’ni okurken yalnız aşk hakkında değil, evlilik, arkadaşlık, cinsellik, tutku, aile ve mutluluk hakkındaki bütün düşüncelerinizin derinden etkilendiğini ve kitabın rengârenk dünyasından hiç ayrılmak istemediğinizi göreceksiniz. 1975’te bir bahar günü başlayıp günümüze kadar gelen İstanbullu zengin çocuğu Kemal ile uzak ve yoksul akrabası Füsun’un hikâyesi; hızı, hareketi, olaylarının ve kahramanlarının zenginliği, mizah duygusu ve insan ruhunun derinliklerindeki fırtınaları hissettirme gücüyle, elinizden bırakamayacağınız ve yeniden okuyacağınız kitaplardan biri olacak. Ülkemizde ve dünyada milyonlarca okurun sevgi ve hayranlığını kazanmış olan, kitapları elli sekiz dile çevrilen ve her yeni romanı büyük bir merakla bütün dünyada beklenen Pamuk, okurlarına unutulmaz rüyalar gibi, akıllardan hiç çıkmayacak sarsıcı bir hikâye anlatıyor. “Pamuk, Doğu’nun da Batı’nın da sahiplenmekten şeref duyacağı temel ve kalıcı bir yazar…”







Yeryüzünün Lanetlileri/Frantz Fanon

Adı: Yeryüzünün Lanetlileri
Yazarı: Frantz Fanon
Türü: Siyasi Tarih
Orjinal Adı ve Dili: İngilizce-The Wretched of the Earth
Yayınevi: Versus Kitap
ISBN: 9944989480
Frantz Fanon'un sömürgeciliğin sömürge halkları üzerindeki psikolojik sonuçlarını analiz etmeye çalıştığı en ünlü eseri olan Yeryüzünün Lanetlileri sömürgecilik karşıtı mücadelenin ve Üçüncü Dünya'nın özgürlüğünün manifestosu olarak bilinmektedir. Afrika'daki ulusal kurtuluş hareketlerinin ve Amerika birleşik Devletleri'ndeki Kara Panterler örgütünün esin kaynağı olmuştur.Soylu ruhlarımız ırkçıdır!Bu gerillalar benimsenmek için şövalyece davranmalıdırlar; insan olduklarını kanıtlamanın en iyi yolu budur. Bazen sol onları ayıplar: "Fazla ileri gidiyorsunuz, sizi daha fazla destekleyemeyiz." Yerliler onların desteğine hiç mi hiç aldırmazlar; bu desteği alıp bir taraflarına sokabilirler, değeri bu kadardır. Savaş başlar başlamaz bu sert gerçeği gördüler: Biz de herkes gibiyiz, hepimiz onlardan yararlandık, bir şey kanıtlamaları gerekmez, kimseye ayrıcalıklı muamele etmeyecekler. Görev tek, amaç tek: her tür araçla sömürgeciliği sürüp atmak. En uyanıklarımız gerektiğinde bunu kabul etmeye hazırdırlar, ama bu güç denemesinde aşağı insanların bir insanlık belgesi elde etmek için kullandıkları tamamen insanlıkdışı yöntemi görmeden gelemezler: Hemen verin şu belgeyi de barışçıl yollarla bunu hak etmeye çalışsınlar. Soylu ruhlarımız ırkçıdır."Fanon'u okuyun. Fanon, bu bastırılamaz şiddetin ne de bir bardak suda fırtına, ne barbar içgüdülerinin yeniden ortaya çıkışı ne de bir hınç olduğunu kusursuzca gösteriyor: kendine gelen insandır bu."

Puan:10/8 (Tarih severler için)

Duma Adası/Stephen King


Adı: Duma Adası
Yazarı: Stephen King
Orjinal Adı ve Dili: İngilizce-Duma Key
Türü: Gerilim-Psikoloji
ISBN: 9752109636
Yayınevi: Altın

Stephen King'in en yeni romanı. King'in en özgün, en iyi, en psikolojik romanı belki de Duma Adası. King'in yaratıcılığının ne kadar büyük ve önemli olduğunu bir kez daha görüyoruz. Duma Adası'nda bir kazada kolunu kaybeden Edgar Freemantle'in içindeki mutsuzluğu, hüznü, öfkeyi bastırabilmek amacıyla Duma Adası'na yerleşmesi, bol bol resim yapması, en sonunda da yaptığı resimlerde geleceği görmesi anlatılıyor. Fakat bu resimler ona, ailesine ve dostlarının başına olmadık felaketlere yol açacaklar. Ustaca oluşturulmuş bir kurgusu, son derece akıcı bir üslubu ve heyecan verici bir temposuyla yılın en iyi kitaplarından birisi.

Kitabın Özeti:

Sevgiye dörtelle sarılma, yaratıcılığın tehlikeleri, hafızanın esrarı, doğaüstünün doğası... Stephen King bizlere büyüleyici olduğu kadar ürkütücü bir roman sunuyor.Kötü talihi Edgar Freemantle'yi inşaat alanında yakalar. Üstüne düşen vinç sağ kolunu koparır, konuşma ve düşünme yetisini hasara uğratır. Mutlu evliliği aniden biter, nekahet dönemi karabasana dönüşür. Edgar kazadan sağ kurtulduğuna pişmandır. "Coğrafi bir değişiklik" yapıp çok uzaklara gitmesini öneren psikiyatrı, "Neyin onu mutlu ettiğini," sorar. "Resim yapmak," yanıtını alır. Edgar, Florida sahilinde Duma Adası'nda ev kiralar. Meksika Körfezi'ndeki muhteşem günbatımı ona resim yapmasını fısıldar. Ve Edgar resim yapmaya başlar. Edgar münzevi yaşamının duvarlarını yıkar, dostlar edinmeye başlar. Kendi yaralarından söz etmekten çekinen ve onunla aynı hamurdan yoğrulmuş Wireman'la kökleri Duma Adası'nın derinliklerine uzanan yaşlı Elizabeth'le tanışır. Harikalar yaratan becerisi onun silahı olur. Elizabeth'in geçmişinden sayfalar açılıp kadının çocukluğundaki hayaletler ortaya çıkınca onarılmaz yıkımlar başlar...

Puan:10/9.2(Gerilim severler için)

Beyaz Gemi/Cengiz Aymatov


Adı: Beyaz Gemi
Yazarı: Cengiz Aymatov
Türü: Roman
ISBN: 975-437-043-5
Kitabın Özeti&Konusu:
Romanın kahramanı yedi sekiz yaşlarında Isık-Göl kıyısında dedesi, ninesi, teyzesi ve onun kocasıyla birlikte yaşayan bir çocuktur.Babası ve annesi tarafından terk edilen torununa sahip çıkan Mümin dede, sonradan evlendiği karısı ve torunuyla birlikte bu tenha göl kenarında, ormanın bakım işleri ile uğraşan ve partiden olan damadı Orozkul’a yardım etmektedir. Orozkul’un karısı, çocuğun teyzesi Bekey kısır olduğu için çocuk sahibi olamayan bir kadındır. Orozkul evlat sahibi olamamanın hıncını bu zavallı ihtiyar ve onun çocuğu olmayan kızından çıkarmaktadır. Çok geniş bir hayal dünyasına sahip olan çocuk, dürbünüyle hergün gölde yük ve yolcu taşıyan bir gemiyi izler. Gemilerde tayfalık yapan babasının da bu gemide çalıştığını düşünerek, balık olup bu gemiye ulaşmayı, babasına zavallı dedesini, zalim Orozkul’u, yaşadıklarını hayallerini anlatmayı düşler. Dedesinin yanından hiç ayrılmayan çocuk, onun anlattığı masalları dinlerken adeta yaşıyormuşçasına onlardan etkilenir. Bu masallardan biri Boynuzlu Maral Ana destanıdır.Eski zamanlarda Yenisey ırmağı boyunca kabileler arasında savaşlar olur, zaferler ve yenilgiler yaşanırmış. Fakat kabilelerin büyüklerinden biri öldüğü zaman büyüklerine yas tutan kabileye saldırılmazmış. Bir gün Kırgızların lideri öldüğünde ona geleneklerine göre büyük bir cenaze töreni düzenlemişler. Herkes cenazeye layıkıyla bir tören yapılması için uğraşırken, onları silahsız yakalayan bir düşman kabilesi, bir kişiyi bile sağ kalmayacak şekilde kılıçtan geçirmiş. Yalnız bu mezalimden, o baskından biraz önce oynamak için ormana giden bir kız, bir de oğlan çocuğu kurtulmuş. Çocuklar onların düşmanları olduğunu bilmeden, o sırada uzaklaşan toz bulutunun ardına düşmüşler. Çok uzaklarda bir dağın yamacında bir şölen verildiğini görüp oraya gitmişler, bu şölen yeni topraklar kazanan düşmanlarının zaferlerini kutladıkları bir şölenmiş. Oraya gidince kabilenin lideri, bu iki çocuğun Kırgız aşiretinden olduklarını anlayıp, onları bir uçurumdan atması için bir kadına vermiş. Böyle bir şeye kadının da gönlü razı olmuyormuş ama o yapmazsa bir başkası çocukları feci bir şekilde öldürebilirmiş. Onları uzaklarda bir uçurum kenarında aşağıya atacakken, büyük boynuzlu bir maral belirmiş. Kadına yavrularının insanlar tarafından öldürüldüğünü, o yüzden o çocukları istediğini, onları yavruları gibi büyüteceğini söylemiş. Çocukları alıp güneylere Isık-Göl kıyılarına gelmiş. O iki çocuk büyümüş, Kırgızlar onların soyundan yeniden türemiş. Ve bu insanlar Boynuzlu Maral Ana’nın çocuklarına hep saygı duymuş, onları avlamamışlar. Ta ki, yıllar sonra dosta düşmana ne kadar zengin olduklarını göstermek için, ölen babalarına yaptıkları görkemli bir cenaze töreninde, oğulları onun öte dünyada Boynuzlu Maral Ana’nın soyundan olduğunun anlaşılması için, mezarının başına büyük bir maral boynuzu dikmeyi düşünene kadar... Bundan sonra ölenlerine saygı ifadesi olarak, mezar başlarına maral boynuzu dikmeye başlamışlar. Boynuzlu Maral Ana bu insanlara küsmüş, kalan yavrularını alıp oraya veda ederken, bir da ha geri dönmeyeceğini söylemiş.Bir gün dede sevinçle çocuğa maralların geldiklerini, onları ormanda gördüğünü söyler. Çocuğun sevincinin tarifi yoktur. Ancak maralların geldiğini bilen yalnız dede ve torunu değildir. Bir gün Orozkul bu marallardan birini avlayıp misafirlerine ikram etmek ister. Tüfek Orozkul’a muhtaç olan Mümin dedenin eline verilir ve maral ona vurdurulur. Çocuk bütün bunlar olup biterken evde hasta yatmaktadır. Dışarı çıktığında insanların sevinçle et paylaştıklarını görür. O gün ilk defa dedesinin içki içtiğine şahit olur. Etrafa bakınırken öldürülen maralın boynuzunu görünce, üzüntüsünden ne yapacağını bilemez. Birden içinde bir balık olup babasına gitme isteği doğar. Yakınlardaki çaya koşan çocuk, kendini azgın sulara bırakır.
Puan:10/8.9

Benden Selam Söyle Anadoluya/Dido Sotiriyu


Adı: Benden Selam Söyle Anadoluya
Yazar: Dido Sotiriyu
Orjinal Adı ve Dili: Yunanca-Matomena Homata
Türü: Roman
Yayınevi: Can Yayınları-Alan Yayıncılık
ISBN: 975-07-0133-X
Kitabın yazarı Aydın doğumlu Dido Sotiriyu, bu kitapla Abdi İpekçi Türk Yunan dostluk ödülünü kazanmıştır.
Benden Selam Söyle Anadolu'ya da 1.Dünya savaşı öncesi Anadolu'da yaşayan Rum ve Türkelerin kardeşliğini, Ege'nin Yunan işgaliyle yaşadığı kanlı savaş ortamını ve savaş sonrasında iki ülke arasında yaşanan mübadeleyi anlatır.
Kitabın Özeti&Konusu:
Balkan savaşları sonrası... 1. dünya savaşı yaklaşmaktadır. Gayrimüslim azınlıklar ve Türkler barış içinde yaşamakta, alışveriş ve komşuluk ilişkilerini sürdürmektedirler. İzmir-Efes yakınlarında bir Rum köyü: Kırkıca… Bu köydeki Rumlar, ziraatla meşguldürler ve üzüm yetiştirerek geçimlerini sağlamaktadırlar. Rum genci Manoli Aksiyotis de annesi, babası ve kardeşleriyle birlikte Kırkıca’ da yaşamaktadır. Babasının etkisiyle birçok yerde çalışan Manolis’ in yolu, en sonunda İzmir’e düşer. Burada ticaret ehli insanlarla bu işi öğrenmelidir ve üzüm ticareti konusunda birikim sahibi olmalıdır. Bu sırada 1. dünya savaşı patlak verir ve gayrimüslim vatandaşlar için oluşturulan ,geri hizmet amaçlı amele taburları gündeme gelir. Bu taburlarda gayrimüslimlere kötü davranıldığı iddiasıyla gayrimüslim gençler amele taburlarına katılmadan ya da katıldıktan sonra firar etmektedir. Manolis de katıldığı amele taburlarından firar eder ve kaçak hayatı yaşar. Bu arada Türklerle eski dostane ilişkiler kalmamış, amele taburu kaçakları firari Türk askerlerince ve ahali tarafından kovalanmakta ve öldürülmekte ya da işkencelere tabi tutulmaktadır. —Bu arada yazar topyekûn bir karalama içine girmemiş, istisnalara da değinmiştir.- 1. dünya Savaşının sona ermesi ve İzmir’in Yunanlılarca işgaliyle birlikte Manolis, Yunan üniforması içinde, Türk ordusunun karşısındadır. Yunanlıların savaşı kaybetmesiyle birlikte, İzmir’e kadar gelen Manolis, buradan bir yunan adasına kaçar. Romanın en ilgi çeken yanı, Kurtuluş Savaşı’na başka bir pencereden bakmamızı sağlıyor oluşu ve azınlıkların duygu ve hissedişlerini bize farklı bir açıdan sunuyor oluşu… Roman, savaşın her ne sebeple olursa olsun çirkin bir şey olduğunu anlatmaya çalışmış. Her iki tarafın da savaş devreye girince birbirine yabancılaştığı, birbirine zulmettiği, eski dostluklara duyulan özlem betimlenmiş. Kitabın sunumu dikkat çekici: “Ve sen kör Mehmet’in damadı! Hele sen! Niye öyle tiksinerek bakıyorsun yüzüme? Öldürdüm evet seni, ne olmuş? Ve işte ağlıyorum. Sen de öldürdün! Kardeşler, dostlar, hemşeriler! Koskoca bir kuşak, durup dururken katletti kendini! Anayurduma selam söyle benden, Kör Mehmet’in damadı! Benden selam söyle Anadolu’ya! Toprağını kanla suladık diye bize garezlenmesin! Ve kardeşi kardeşe kırdıran cellatların Allah bin belasını versin!”
Puan:

Otomatik Portakal/Anthony Burgess


Adı: Otomatik Portakal
Yazarı: Anthony Burgess
Orjinal Adı ve Dili: İngilizce-A Clockwork Orange
Türü: Roman
ISBN: 975-458-421-4
Yayınevi: İş Bankası
Otomatik Portakal, yaşantısını şiddet ve seks üzerine kuran bir delikanlı ile onu, beyni yıkanmış bir makine haline getirmek isteyen bir yöntemin romanıdır. Süper bir toplumun parıltılı görünümü altındaki yalnız ve umarsız insanın, cinsel, ekonomik ve politik topoğrafyasını çizerken, ruhsal yıkımlarda bile yeni bir dünya yaratma ülküsünü alabildiğine canlı tutuyor.
Kitabın Konusu:
Anthony Burgess’in yazdığı, yüzyılın en ilginç, en tartışılan eserlerinden biri. Orijinal adı “a clockwork Orange”. Alex, bir grup arkadaşıyla birlikte yasa dışılık, serserilik ve avarelik girdabında bir gençtir. Aynı zamanda grubun da lideridir. Grubuyla birlikte, soygun, tecavüz, darp ve gasp da dahil olmak üzere bir çok suça bulaşır. Bu arada bazen, grup arkadaşlarıyla liderlik üzerine tartışmalar olur. Bir gün, yaşlı bir kadının ölümüne sebep olurlar ve Alex yakalanır. Önce hapishaneye, ardından ilginç bir rehabilitasyona tabi tutulur. Yaptığı tüm olumsuz davranışlar karşısında vücudunun olumsuz tepkiler vermesine sebep olan bu rehabilitasyon sonunda tamamen kendine yabancılaşan alex, içi boş bir varlığa dönüşür. Eski hayatının mağdurlarınca ve hatta dostlarınca dışlanır ve şiddet görür ama metabolizması karşılık veremeyecek durumda, sadece olaylara katlanmak zorundadır. Daha sonra, tekrar rehabilitasyona tabi tutulur ve alex, eski haline geri döner. eser, insanın seçim hakkına müdahaleye eleştirel bir bakış sunuyor. İyilik seçilmeli mi yoksa insanlar zorla iyiliğe yönlendirilmeli mi? Bu iki çelişkiyi ortaya koyup insanın da bu konu hakkında kafa yormasını sağlıyor. Eserde şiddetin yükselmesiyle birlikte klasik müziğe vurgu yapılması eseri daha da ilginç kılıyor. Şiddet kullanmaya dayalı hayatına rağmen, kahramanımız klasik müziğe düşkünlüğüyle ön plana çıkmaktadır. Eser, konusu, işlenişi, buluşlarıyla gerçekten de son derece özgün bir yapıya sahip.
Puan:10/8.5

Küçük Ağaç'ın Eğitimi/Forrest Carter


Adı: Küçük Ağaç'ın Eğitimi
Yazarı: Forrest Carter
Orjinal Adı ve Dili: İngilizce-The Education of Little Tree
Türü: Kızılderili Romanı
Yayınevi: Say Yayıncılık
ISBN: 975-468-094-9
Egemenlik ve güç tutkusuyla yok edilen Çeroki kabilesine ithaf edilen bu kitap, yazar Forrest Carter’in kendi yaşam öyküsünü anlatışı. Sevgiyi, duyarlılığı, dürüstlüğü, samimiyeti, kızılderili mantığıyla işleyen Carter, öbu kitap, ‘Şeker Portakalı’ ya da ‘Martı’daki sıcaklığı özleyenler içinödiyor. Yüzeysel ve mekanik ilişkilerin hakim olduğu günümüzde, evrensel dostluk ve barış adına toplumsal mesaj veren bu kitapta,yitirdiğimiz değerlerden birşeyler bulacaksınız .
Kitabın Özeti:
Küçük Ağacın Eğitimi” Çeroki Kızılderilisi olan yazar Forrest Carter’in kendi otobiyografik hikayesini anlattığı kitabıdır..Forrest Carter, yani Küçük Ağaç, küçük yaşında anne ve babasını yitirince büyükbaba ve büyükannesi tarafından, on yaşına gelinceye dek eğitilen bir çocuk..Küçük bir kulübede yaşamaktadırlar.
Büyükbaba, yüksek patikaya gideceği zaman zorlamaz Küçük Ağaç’ı onunla gitmesi için, kendi kendine uyanabilirse birlikte gidebileceklerini söyler sadece.. ama sabah kalktığında onun duyabileceği kadar gürültü yapar ve küçük ağaç kendi iradesi ile kalkarak büyükbabaya katılır. Bu Küçük Ağaç’a verilen ilk derstir..Kararlarını kendi kendine verebilmesi için bir ders..
İkinci ders, bir Tal-con’un (şahinin) bir bıldırcını yakalamasına üzülen Küçük Ağaç’a büyükbabanın gidişat üzerine verdiği derstir: “ Üzülme Küçük Ağaç! Gidişat böyle. Tal-con yavaş olanı yakaladı. Böylece yavaş olan, gene yavaş olan çocuklar yetiştiremeyecek. Bıldırcın yumurtalarını en az bin fare yer. Hem hızlı hem de yavaş bıldırcın yumurtalarını…Yani tal-con, Gidişat sayesinde yaşar. Bıldırcına yardım eder.”… “Gidişat böyle. Yalnız gereksinim duyduklarını al. Geyik alıyorsan, en iyisini alma. En küçük ve en yavaş olanını seç, o zaman geyik daha güçlü olur ve her zaman sana et verir. Pa-koh (panter) bunu bilir. Sen de bilmelisin!”..”Yalnızca Ti-bi (arı), kullanabileceğinden fazlasını depolar… Bu yüzden ayı tarafından soyulur. Rakun ve Çerokiler tarafından da…Paylarından fazlasını depolayan ve kendilerini besleyen insanlar için de bu böyledir. Ellerindekini kaptırırlar. Bu konuda savaşlar olur..Uzun konuşmalar yaparak paylarından fazlasını ellerinde tutmaya çalışırlar…Erkekler, sözler ve bıçaklar yüzünden ölürler, ama Gidişat’ın kurallarını değiştiremezler.”
Derslerden biri de büyükannenin verdiği bir derstir..Büyükanne herkesin iki aklı olduğundan bahseder. Bunlardan biri, bedenin yaşaması için gerekli olan şeylerle ilgilidir: ”Beden için nasıl barınak, yiyecek ve benzeri şeylerin bulunabileceğini düşünmek için, eşleşmek ve çocuk sahibi olmak için bu akla ihtiyaç vardır..Ama beden aklı dışında bir akıl daha vardır ki bu tür şeylerle hiç ilgilenmez.. Bu da ruh aklıdır..Beden aklı açgözlü ve hırslı olmak için kullanılırsa ruh aklı bir cevizden daha büyük olmaz..Beden aklı her şeyi ele geçirirse, bir fındık büyüklüğüne küçülebilir ve ortadan kaybolabilir. Böyle bir durumda ruhunu tümüyle kaybedersin..Böylece ölü insan olursun..Ölü insanlar öteki insanlara baktıkları zaman kötüden başka bir şey görmezler..Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler..İşte onlar yürüyen ölü insanlardır. Ruh aklı diğer kaslar gibidir. Kullandığın zaman büyür ve güçlenir..Ama beden aklınla açgözlü ve benzeri olmaktan kurtulana kadar ona kapıyı açamazsın..Açtığın zaman anlayış gelişmeye başlar ve ne kadar anlamaya çalışırsan, ruh aklı o kadar büyür.. Doğal olarak anlayış ve sevgi aynı şeydir..” Bu dersin üzerine Küçük Ağaç, her şeyi anlamak için çalışacağını hemen görür: Çünkü bir ceviz ruha sahip olmayı kimse istemez..
Küçük Ağaç, beş yaşından on yaşına kadar yanlarında kaldığı büyükanne ve büyükbabadan sevgiyi, duyarlılığı, samimiyeti, anlayışı ve daha bir sürü şeyi öğrenir..Say yayınları tarafından Türkçeye kazandırılan bu kitap, bence bir bilgelik kitabıdır..İnsanın doğayla tam uyumlu bir halde yaşayabileceğini anlatan bir bilgelik kitabı..
Puan:10/8